24 Nisan 2010 Cumartesi

Son, yaşama mı yoksa insanlığa mı ait?

Yerkabuğu soğuduktan sonra evrimle gelip gelmediği bilinmeyen bir varlık olarak ortaya çıktı insan. Diğer yaratıklara göre savunmasız, yeteneksiz ve zayıftı. Saldırmaya yarayacak pençelerden, sıcak tutacak kalın bir posttan, tehlikelerden kaçacak güçlü bacaklardan yoksundu. Ama silahların en büyüğü ona bahşedilmişti: Akıl.

Yıllarca insanoğlu aklını kullanarak inanılmaz gelişmeler kaydetti. Ateşle başlayan serüven, yazıyla ivme kazandıktan sonra barutla taçlandı. Matbaa ve sonrasında en önemli silah olan düşünceler, zincirlerinden kurtularak etki alanlarını sınırları yıkarak genişletti. Her basılan sayfada zihinden zihine farklı etkiler yaratan düşüncelerin olması elbette ki farklı yorumları tetikledi ve dünyanın düzeni her saniye yeniden şekillendi.

Günümüz dünyasında matbaanın önemini rafa kaldıran muhteşem bir gücün önünde saygıyla eğiliyor insanoğlu. Biz adına İnternet diyoruz. Bu güç insanlığa büyük bir fayda sağladığı gibi ‘bunu tetikleyen ve insan aklının ürünü olan teknoloji bir yandan insanlığın sonunu mu hazırlıyor’ sorusu beynimizde yankılanıyor. Kimyasal, biyolojik, teknolojik gibi terimsel sözcükler kalplere korku salıyor biraz düşününce. Elbette ki yaşam söz konusu olduğuna ihtiyacımız olan en büyük şey teknoloji ve bilim. En iyi arkadaşlar gibi birbirinden ayrılmayan bu ikilinin hayat kurtarma konusunda gerekliliği ne kadar kesinse farklı ellerde hayat yok etme konusunda tehlikesi de o kadar kesin.

11 Eylül gibi bir komployla doruğa ulaşan terörizm ve dolayısı ile ölüm korkusu, insan aklının neler yapabileceğini gösterip insanların kalbine çekingenlik ve korku tohumlarını çoktan ekmişti. Bundan sonra gelen biyolojik saldırılar, dünya genelinde etki gösteren toplu ölümlerle bile sonuçlanabilen hastalıklar ve kimyasal ve nükleer silahlar bahane edilerek açılan savaşlar da buna tuz biber oldu. Burada sorulması gereken soru şu: Bu korkuya neden olan şey teknolojinin sınırlandırılamaz gelişimi mi?

İnsanoğlu aklını kullanıyordu ve hala kullanıyor ancak kullanım alanı belirli kişilerin elinde şekilleniyor. Bu kişiler elbette ki bilimle taçlanmış ve eğitimin değerini kavrayarak eğitime ve bilgiye gerekli saygıyı gösterebilmiş kişilerdir. Sorduğum sorunun cevabını burada aramak gerekir. İnsanları en çok korkutan şey bilinmeyendir. Belki de Tanrı’dan bile bu kadar korkma sebebimiz bilinmeyen sıfatını taşıyor olmasıdır. Belirli kesimlerin işleri halletmesinin diğer insanlarda yarattığı tembellik, ilk çağlarda en büyük kazanç aracı olan öğrenme isteği ve merakını giderek köreltmiş ve bugün de neredeyse tamamen yok etmiştir. Bilme isteğinin yok olmaya yaklaştığı günümüzde insanlığın sonunun geliyor olabileceği konusunda duyulan korkuların sadece bilmemeye dayandığını anlamak güç olmaz.

Bilim ve teknoloji insanlara ama bilen ve bilgiye saygı duyan insanlara boyun eğer. Diğerlerine ise hükmeder. Burada da şu soruyu sormak gerekir: Çizgi zaten çekilmiş, biz hangi tarafta olacağız? Bu soruya verilecek cevap, kişinin ve belki de dünyanın kaderini belirleyecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Parmaklarına kurban...