
Nöronlar arası en ufak elektriklenme tetikliyor düşünceyi. Sadece bir kıvılcım... Sadece hücresel boyutta bir tepkime... En güçlü silahın yaratıcısı bu! Küçücük bir noktadan bile kat be kat daha küçük bir oluşum.
Yıllardan beridir süregelen bu teknolojik ve zihinsel gelişimin tüm temeli işte bu kadar! Tıpkı atom bombası gibi. Reaksiyona giren minicik parçacıklar ve ortaya çıkardığı devasa yıkıcı güç!
Tarih boyu geliştirilen tüm düşünceler işte böyle bir tepkimeyle başladı. Ancak bir çoğu asla kontrol edilemedi...
Bu kontrolden çıkmış düşünceler toplumları kökten değiştirdi. Yeni kimlikler verdi insanlığa ve dünyanın rotası böyle belirlendi. Yapılan tüm savaşlarda bu gücün etkisini hisseder insan. Çünkü bir insanın kendi hayatından vazgeçebilmesi; kontrolden çıkmış bir düşüncenin, kontrolden çıkmış gücü sayesinde mümkün olabilir.
Bugün doğu bölgelerimizde yaşananlara baktığımızda, terörün ve götürdüklerinin sorumluluğunu tarih sayfalarını karıştırarak bulabileceğimizi görürüz. Tarih çoğu zaman çoğu şeyi sebebi ve sonucuyla açıklar; ancak çok az insan bunun ayrımındadır. Göreceğimiz olgu şu: bugün ''Şehit'' kisvesi altında harcanan yaşamlar o zaman da aynı şekilde harcanıyordu.
Tarihimize baktığımızda Orhun Yazıtları'nda bile vatan, bayrak, bağımsızlık ve özgürlük için ölmenin kutsallığından ve Türk'ün önceliğinin bu değerler olmasından bahsediliyor. Bu noktada şu soru akıllara gelebilir: ''Eğer bunlar için ölmeyeceksek, ne için öleceğiz?''
İnsanların bu ölme merakının sebebini gerçekten çok merak ediyorum. Bu sadece soyut değerler için değil aynı zamanda somut varlıklar için de geçerli. Bir insan bir diğerini çok sevdiğinde en çok onun için ölmek istiyor. Hayattan vazgeçmek bu kadar soylu ve onurlu değil bana göre. Ki zaten bugün ölme eylemine kazandırılmış kutsallık az önce belirttiğim gibi belirli kisveler altından temellendiriliyor. İslamiyetten önce bağımsızlık, vatan, bayrak gibi değerler için ölünürken, İslamiyetten sonra bunlara bir de Allah, din ve diğer müslüman dindarlar için ölmek ekleniyor. Cihad kavramı sözcükler arasında yerini alıyor ve ''Şehadet'' kavramı aynı anda ölümlerin düğüne dönmesini sağlıyor. Bu belli kişiler tarafından belli zamanlarda sık kullanılan bir yöntem. Tıpkı İstanbul'un fethi sırasında morali bozulan orduyu canlandırmak için Akşemseddin'in Eyüb Sultan'ın mezarının bulunduğu haberini yayması gibi... Zaten söz ağızdan çıktında aynı anda kontrolden de çıkmış demektir. Bu tarz düşünceler zaferde büyük rol oynuyor.
Osmanlı da ''Hilafet'' makamını elde ettikten sonra bu terimleri sık sık kullanmış ve bunların ekmeğini çok yemiştir. Bu olgular makro anlamda işe yararken mikro yani bireysel anlamda ise tam bir trajedi yaratıyor.
Tekrar bugüne dönecek olursak, cumhuriyetimizin ve bekâmızın da şu anki durum itibariyle bu değerlere bağlı olduğunu görüyoruz. En basitinden Çanakkale Savaşları'ndan örnek verecek olursak; bir dakika sonra öleceğini bile bile namaza durup ölüme hazırlanan bir ordu ve bu muazzam gücün sergilenmesini sağlayan düşünce işte budur. Şehadet ve Cihad kavramları...
Her gün duyduğumuz şehit haberleri ve ''Bir oğlum daha olsa, onu da yollarım!'' düşüncesi işte bu kazandırılmış kutsallığın eseridir. Ancak güç sahibi insanların oynadığı bu ölümcül satrançta harcanan bir piyon olma duygusu ve bilinci de bu olguların arkasına gizlenmektedir. ''Oğlunuz şehit edildi...'' sözü bile bunun bilinçaltını yansıtmaktadır. ''Şehit edildi.'' Bu şu demek: ''Aslında öldü ama biz ona şehit diyoruz; çünkü bizim anlamsız satrancımızda iyi bir piyon oldu ve bize yol açtı!''
İnsanlar hayatlarının değerini ve vazgeçilemez bir nimet olduğunun bilincine varmış olsalar savaşacak insanı mumla arar olurduk... Ama dünya üzerindeki her toplum gibi ölmeye hazır olduğumuz değerlerimiz var ve bunlar söz konusu olduğunda -ben dahil- herkes seve seve can verir. Fakat sadece gerçek bir tehdit söz konusu olduğunda... Kendi sınırlarımız içinde gitmeye korktuğumuz illerimiz, bölgelerimiz hala mevcutsa ve bu savaş durumu dışında gerçekleşen bir olgu ise, ben ölmeye değecek hiçbir şey göremiyorum...
İdeoloji pazarlarında satılan kurbanlık koyunlardan farklı olmak zorundayız!
Yoksa 'Kurbanım ideolojine! Almak istersen fazla canım var!' demek ancak boş kafataslarının ürünü olabilecek bir düşüncedir...
Haklı ve yerinde bir yazı olmuş.
YanıtlaSilHer gün duyduğumuz şehit haberleri ve ''Bir oğlum daha olsa, onu da yollarım!'' düşüncesi işte bu ---kaandırılmış--- kutsallığın eseridir.
Z harfi eksik olunca kelime farklı bir anlam almış.Belirtmeden geçemedim.
Uyarına kurban =)Yorumun için saol =)
YanıtlaSil