27 Mayıs 2010 Perşembe

Gerçek Gerçeklik

'İnsanlar, gerçek hakkında, onun ikameleri hakkında bildiklerinden çok daha azını bilirdi. Amerikalı çocuklar altı bacaklı tavuklar çizerlerdi, çünkü tavuk bagetler altılı paketlerde satılırdı. Yetişkinler ise bir inek memesinden tiksinirken, karton şişelerden süt içerlerdi. Dünya ile ilgili deneyimleri çarpıtılmıştı ama bu sadece onların kibirini artırırdı.' *
Diyor Frank Schätzing, Sürü isimli romanında. Haklı veya haksız olmasını bir yana bırakarak söylediğinin doğruluk payı olup olmadığına bakalım.
Bununla ilgili çok yerde haberler de yer aldı. Örneğin dünya üzerindeki her gözün kendine has bir görme yetisi ve görme tarzı olduğu gibi. Yani asla iki insanın baktığı kırmızı aynı değil. Aynı gözlerin baktığı tek ağacın, gözlerdeki algısı birbirinden farklı. Minimal hesaplardan yola çıkıp daha büyük bir hesap yapacak olursak, dünya üzerinde yaklaşık altı milyar insan yaşamakta ve her birinin iki gözü var. İstisnalar dışında bu doğruluğu kabul edersek on iki milyar göz ve on iki milyar farklı algıyla karşı karşıya olduğumuzu göreceğiz. Yani bir ağacın on iki milyar farklı görüntüsü olduğu doğruluğuyla yüzleşeceğiz. Peki hangisi ağacın gerçek görüntüsü?
Buradaki yaklaşımım örnekler üzerinden ancak bunun dışına çıkacak olursak gerçekliğin ne olduğu bulgusuna ulaşmak zorunlu hale gelecektir. Şöyle ki, insanoğlunun çevreyi algılama üst sınırı, sahip olduğumuz beş duyumuzun izin verdiği ölçüdedir. Bugün bir insan gözünün belli bir ışık miktarı arasındaki cisimleri, bir insan kulağının belli bir aralıktaki sesleri, bir insan derisinin belli bir aralıktaki sıcaklıkları algılayabildiğini biliyoruz. Peki bu belli aralıklar dışına çıkarsak?
Bilim bize bu noktada yardım ediyor ve 'gözle görülemeyen' diye tabir ettiğimiz organizmalardan, çeşitli ışık ışınlarına kadar bir çok şeyi görebilmemize olanak sağlıyor. Ancak insan gözünün o cisimleri gördüğü anı durduracak olursan o anda cisim insan gözünün görebileceği düzeye kadar ışık veya diğer meteryallerle, aletler yardımı ile güçlendirilmiş ve gözün görmesi sağlanmıştır. Ancak bu her ne kadar göz için mümkün oluyor olsa da diğer duyular için aynı şey söylenebilir mi?
Kulağı ele alacak olursak çok düşük sesler ve çok yüksek seslerin ancak bilgisayarda analiz edilebiliyor olması insan için kesin bir gerçeklik ifade eder mi? Yani orjinal bir sesin kulağın duyacağı aralığa kadar oynanarak getirilmesi, o sesin gerçekte çıkan ses olduğunu mu gösterir. Bunu hiç bilmediğimiz bir dilde birinden öğrendiğimiz 'merhaba' gibi düşünebiliriz. Acaba o dilde gerçekten merhaba demek mi?
İnsanoğlunun yarattığı bilimin temel amaçlarından biri de kendi duyularını aşmaktır. Beş duyuyla algılayamadığı bir dünyanın kapılarını açmak. Bilimsel gerçeklerden haberdar olmayan, ya da hayatında bakteri diye bir sözcük bile duymayan birisi için, göl havzasında biriken su sadece sudur. Ancak mikroskobik incelemer sonucu orada tek hücreli bir uygarlık bulabilirsiniz.
Bugün algıladığımız gerçekliğin on iki milyar farklı versiyonu olduğunu biliyoruz ve bu yüzden ben algıladığımız gerçeklikten ikinci el gerçeklik diyeceğim. Gerçekte dünyanın nasıl olduğunu bilmek uğruna girişilen çabalar da gösteriyor ki insanoğlu asla bir ağacı göremez. Bunun felsefi yanının olduğu yadsınamaz bir gerçek ancak bilimsel araştırmalar ışığında desteklenmiş bir felsefe. İnsanoğlu bir ağacı göremez çünkü görebildiği ağacın asla bütünü olmayacaktır. Baktığı açı ne olursa olsun, gördüğü sadece ağacın baktığı tarafta kalan kısmıdır. Sürekli görmediğimiz bir arka plan olacaktır ve olmak zorundadır.
Bugün DNA dizilimleri ile yaşam formları üretebiliyor ve bir nev'i tek hücreli ve hastalıklara karşı savaşacak ordular kurabiliyoruz. Hatta organ bile üretebiliyoruz.
Gece görüşü ancak özel bir aparatla mümkün olabilmektedir. Oysa beynin görme bölgesindeki asıl görme işini yapan hücrelerin DNA'ları nasıl görmeleri gerektiği konusunda programlanmıştır. Bunu değiştirerek gözün gece görüşü şeklinde görmesi sağlanabilir mi? Yani göz kendi sahip olduğu en fazla 3D görüntünün dışına çıkarak farklı boyutlarda görebilir mi? Bana çok uzak olamayan ihtimaller gibi gelse de ne yaparsak yapalım, her zaman doğruluğu bulacağız. Gerçekliği değil. Gerçek dünyadaki her şeyi görmek, her şeyi işitmek, her şeyi koklamak, her şeyi tatmak ve her şeye dokunmak asla mümkün olamayacak. Ve biz daha dünyayı tamamen çözemeden belki de başka bir gezegene taşınacağız. Ancak o zaman bilim yaşadığımız dünya ile ilgili her şeyi yırtarak yeni ve boş sayfalarla baş başa kalacaktır. Gördüğümüz hiçbir şeyi de asıl gerçekliğinde görmemeye devam edeceğiz.
Bilim bir gün duyuları aşmayı başardığında, insan DNA'sı tamamen yeniden şekillendiğinde gerçeği görmek için hazır olacağız. Umalım ki insanlığın ya da gezegenimizin ömrü gerçeği görmemize yetecek kadar uzun olsun...


*: Frank Schätzing, Sürü, 2004, Köln
Sürü, Resif yayınları 5. Basım, 211. sayfasından alıntıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Parmaklarına kurban...